Patent tartışmalarında kimin yanındayız: Tekellerin mi, halkın mı?

Salgının şiddeti, yaşanan aşı sıkıntısı patentle ilgili tartışmayı tetikledi.

Patente önce halk sağlığından yana tavır alanlar karşı çıktı, patentin adaletsiz ve ahlaksız karakterini dünya kamuoyunun gündemine sokmayı başardı. Değişik ülke komünist partilerinin bu konudaki ortak tutumu da olumlu bir gelişme oldu.

Bilim aşıyı bulmuştu, ancak bu buluşu aşı tekellerinin mülkiyetine veren patent hakkı salgının bitirilmesini, bilimin halkla buluşmasını engelliyor ve aşı halkın sağlığı için kullanıma giremiyordu.

Patent

Patent; buluşu yapana, yani bilimi üretene kimi ayrıcalıklar tanınması olarak tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle patent; bilimsel buluş, yani bilim üzerindeki mülkiyet hakkıdır. Bu hak belirli bir süre için (20 yıl) devletler tarafından garanti edilir.

Daha 330’lu yıllarda Roma imparatoru Konstantin’in araba imalatçılarına, çilingirlere bu türden ayrıcalıklar tanıdığı bildirilmektedir.

Patentle ilgili ilk yasa ise Venedik Cumhuriyeti’nde 1791’de yayımlanmıştır.

Bilimsel gelişmelerin hızlanmasıyla birlikte patentle ilgili yasal düzenlemeler yapan ülke sayısı da hızla artmış, patent sayıları ülkelerin bilimsel gelişmişlik düzeylerinin bir göstergesi olarak kullanılır hale gelmiştir: 1790 ABD, 1815 Rusya, 1864 İtalya, 1877 Almanya, 1885 Japonya…

Patent konusundaki global düzenleme ise 1967’de Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü’nün kurulması, bu örgütün 1974’de Birleşmiş Milletler bünyesine alınması ve nihayet 1994’de Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması’nın (TRIPS) imzalanmasıyla tamamlanmıştır.

Patent savunucularının argümanları

Covid aşısı bağlamında patent savunucularının üç önemli argümanı bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi, patentin bilimsel çalışmaları motive eden temel faktör olduğu yönündedir. Buna göre patentsiz dünyada bilim de olmayacaktır. Kabul edileceği gibi burada patentin korumaya aldığı şey, buluşu yapanın ekonomik kazancıdır.

Patent savunucularının ikinci argümanı, patentle ekonomik çıkar arasında daha doğrudan bir ilişki kurar. Buna göre bilimsel buluş sahibi, buluş sürecinin her aşamasında kendi cebinden para harcamış, üstelik bunu çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlanması riskini de göze alarak yapmıştır. Dolayısıyla buluşundan para kazanması kadar doğal bir şey olamaz.

Üçüncü argüman ise, patent kaldırılsa bile, pek çok ülkenin aşı üretecek kapasiteye sahip olmaması nedeniyle, aşıdaki üretim sıkıntısının aşılamayacağı şeklindedir.

Patent kapitalizmin bilim alanındaki görünen yüzüdür

Patent ticaretin kurumsallaşmasıyla birlikte ortaya çıktı ve kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesiyle kurumsal bir nitelik kazandı. Kapitalizmin emperyalizm aşamasında ise tekellerin çıkarlarını koruyacak şekilde global düzenlemelere konu oldu.

Özellikle 20. yüzyılda bilimsel çalışmalar önemli oranda emperyalist tekeller eliyle yürütülmeye başlandı. Dolayısıyla patent de tekellerin çıkarlarını koruyacak bir düzenleme olarak devreye girdi.

Emperyalizm aşamasında şirketler bilimi o derecede ele geçirdi, araştırma merkezleri o kadar şirketleşti ki; bilim insanları şirketlerin CEO’ları, şirket CEO’ları bilimsel araştırma kurumlarının yöneticileri oldular.

Patentin bilim insanını motive edecek bir kaynak olarak düşünülmesi liberal bir zırvalıktır

Burjuva ideolojisi insanı çalışmaya, üretmeye, keşfe, bilimsel çalışmaya motive eden tek (en azından esas) unsurun para kazanma dürtüsü olduğunu ileri sürer.

Bu dürtü olmadığında insanın çalışmayacağını iddia eder.

Bu argüman kapitalizmin özüne denk gelse, o özü tam olarak yansıtsa da gerçeklikle bağdaşmaz.

Zira insanoğlu 3 milyon yıllık uzun insanlaşma serüveninin (son 10-15 bin yılı hariç) hemen tamamını sınıfsız, sömürüsüz, özel mülkiyetin olmadığı, dolayısıyla tüm bunlardan kaynaklı özel ihtirasların-çıkarların-dürtülerin söz konusu edilemeyeceği ortaklaşa bir toplumsallıkla yaşamış ve/fakat bu yüzbinlerce yıl içinde sayısız keşfe de imza atmıştır.

Para kazanma güdüsü insanın karakterinde, genetik şifresinde yer alan bir özellik olmayıp; özel mülkiyetçi, sömürücü, kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı-dayattığı ve kesinlikle geçici olan bir deformasyondur.

İnsanları çalışmaya, araştırmaya, yaratıcılığa yönlendiren faktörler; birlikte yaşama zorunluluğu, ortak sorumluluklara bağlılık, başkalarına yararlı olma duyusu, çalışmanın verdiği heyecan gibi insani özelliklerdir.

Bu özellikleri yeniden başat hale getirecek ortaklaşa, yani kamucu bir düzenin kurulması; mevcut kapitalist düzenin çürüttüğü büyük bir potansiyeli, milyarlarca insanın yaratıcı enerjisini açığa çıkaracak, bilimsel gelişmelere bugün hayal bile edemeyeceğimiz derecede ivme kazandıracak, bilimi bir avuç patronlaşmış “bilim insanı”nın tekelinden kurtarıp amatörleştirecek, bilimi zevkli-tatminkar-sıradan bir insani etkinlik haline getirecektir.

Patenti savunmak, yalnızca, insanın dayanışmacı ve yaratıcı özünü bilinçli şekilde öldüren kapitalist düzenin savunuculuğunu yapmak ve patentten para kazananların çıkarlarını savunmak anlamına gelir.

Covid aşı tekellerinin ceplerinden para harcadıkları yalandır

Covid aşı geliştirme süreci için aşı tekellerinin ceplerinden para harcamış oldukları, dolayısıyla patentin bu harcamayı telafi edeceği argümanı apaçık bir yalandır.

Zira bu tekeller aşı araştırma sürecinde iki şekilde devletlerce finanse edildiler, fonlandılar:

1-Devletler daha aşı araştırma sürecinin başında tekellere satın alma garantisi verdiler ve bunun için de peşin ödeme yaptılar. Bundan Pfizer-BioNTech ve Moderna doğrudan yararlandı.

2-Yine devletler ve değişik kamu fonları aşı araştırmaları için tekellere hibe olarak nakit kaynak sağladılar. Bu kaynaktan da BioNTech ile Oxford-AstraZeneca yararlandılar. Söz konusu hibeler aşıların ar-ge süreçlerini tamamen finanse etti.

Bu iki kaynak üzerinden tekellere aktarılan nakit paranın 10 milyar Dolar’ın çok üzerinde olduğu bildiriliyor.

Patentçiler yoksul ülkelerin karşısında, emperyalistlerin yanında yer alıyor

Patentçiler, patentin kaldırılmasının aşıdaki üretim sıkıntısını aşmaya yaramayacağını da ileri ürüyorlar. Onlara göre bunun nedeni aşı üretim teknolojisinin sayılı ülkenin elinde olması.

Çok doğru. Emperyalizm dünyayı öyle böldü ki, sayılı ülkenin dışındakiler bilim ve teknolojiden tamamen dışlandı. Gerçekten de bunların elinde aşı üretecek alt yapı, teknoloji bulunmuyor. Patent kaldırılsa bile aşı üreten ülkeler kervanına ancak birkaç tanesi katılabilir.

Böyle olsa da, bu bile aşı sıkıntısını hafifletmeye yarar. Üstelik global ölçekli akılcı bir planlamayla, çok sayıda düşük gelirli ülke bile aşı üretebilir duruma getirilebilir.

Ancak bu noktada tartışılması gereken şey bu değil.

Emperyalist ülkeler diğerlerinden sermaye transfer edip, onları yoksullaştırırken, kendi zenginliklerini, refahlarını, bilimlerini, teknolojilerini, yalnızca askeri, siyasi mekanizmalarla değil, patentle de korumaya aldılar.

Dolayısıyla patentin kaldırılmasının anlamsızlığını savunmak için sömürülenlerin yoksulluğunu-bilimsizliğini-teknolojisizliğini gerekçe olarak kullanmak tam da emperyalist ahlaksızlığın savunuculuğunu yapmak demektir.

Patente karşı mücadele etmek, yoksul ülkelerin bugün sahip olmadıkları aşı üretim teknolojisine sahip olmaları için de mücadele etmek demektir.

Tekellerin amacı para kazanmak

Araştırma geliştirme süreci tamamen kamusal fonlarla finanse edilen aşıda patentin amacı tekellere para kazandırmaktır ve hangi olağanüstü buluşa imza atmış olurlarsa olsunlar, patentten para kazananlara, para kazanmak için patenti savunanlara da bilim insanı dememek gerekir.

Pfizer Mart 2020’de aşı için yapacağı yatırım miktarını 1,5 milyar Dolar olarak bildirmişti. 2021 yılındaki cirosu (3 milyar doz üretim ve doz başına yaklaşık 20 Dolar fiyatla) 60 milyar Dolar olacak.

Patent tekellerin çıkarına ve insanlığın zararınadır.

Patent bilimdeki kapitalist-emperyalist hegemonyanın tezahürüdür.

Bilimi halklaştırabilmek, tüm insanların aşılanmasını sağlayabilmek için bu egemenliğe son vermek, kamucu bir düzen kurmak gerekir.

Bilimsel üretim süreci kolektiftir ve kamucu düzen tam da bilimin bu karakterine denk düşer.

Bilim yüz binlerce yıldır devam eden kolektif bir faaliyettir. Sayısız insanın katkıda bulunduğu bu faaliyetin bir aşamasındaki bir buluşu patentle birisinin özel mülkü haline getirmek bu bakımdan da kabul edilemez.

 *Görsel Quora'dan

 

 

Yorumlar

  1. Hocam çok teşekkürler emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Bilimsel üretim süreci kolektiftir ve kamucu düzen tam da bilimin bu karakterine denk düşer. Hocam yazınızdan çıkardığım yegane fikir bu. Kaleminize sağlık. Hürmetler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

SALGIN